
sevginin gücüyle açtım kanatlarımı, yükseldim ufka, bakmadan alçaklara. nefesim tükenene kadar çırpmaya ant içtim kanatlarımı sonsuzluğa. yükseldikçe gördüm gerçekliği, netleşti ufuktaki çizgi, hayatın anlamıydı sanki… gülüşü hissettim yüzümde, damarlarımda akan kan değil, mutluluktu adeta. gücü hissettim, her şeyi yapabileceğime dair inancı hissettim. içimde bir yere dokundular sanki. kim mi? bilmiyorum. belki ben dediğim bu ben, belki sen dediğim içinde kaybolduğum yine ben. oldu bir şekilde. serçe kadar narin kaldım. serçemsi yumuşaklığımı kaybetmeden sağlamaştırdım kendimi. hem katı hem yumuşak bir şeyler aynı anda içimde yer etti. sevginin yumuşaklığı ile eridim, kendini bilmenin verdiği ağırlıkla yüceldim. hayata ne istiyorsa onu verdim, ondan ne istiyorsam da onu aldım. zor değil hissetmek, zor değil keşfetmek, zor değil ağlamak, hiç zor değil gülmek… öylesin kolay ki sevişmek, öylesine güzel ki sevmek… sevmek hayatı, kendini, insanı, doğayı, aşkı, nefreti, küskünlüğü, tersliği, düşmanı, dostu, her şeyi… dünyayı değişmemek kendini bilmeye. hayata boyun eğmemek verirken ona isteklerini, hayatı küstürmemek alırken ondan düşlerini. muhteşem olduğunu görmek başkasının gözünde. başkasının gözbebeğinde kendin olmak. onu sevdiğinde kendine olan sevgini hatırlamak. ondan nefretinin nedenini kendinde aramak. güneş gibi olmak, aydınlatmak her yeri. ısıtmak hem kendi içini hem başkalarınınkini ama yakmamak düşleri, duyguları. doğruları söylemek zamanında. buzlar kraliçesi de olsan yapmak yapılması gerekeni. öpmek gerek seveni, öpmek gerek yereni, öpmek gerek güzeli… çünkü seven de yeren de güzel de sensin, sen!
because you’re amazing.
iki gündür aklımdan geçtiği anda çalan bu şarkının ilhamıyla yazıyorum.
you are amazing! just the way you are…
19 Ekim 2010 – Firenze