
bembeyaz gonca bir gül gibi
katman katman yapraklarıyla
her bir yaprak farklı bir kabuk
incecik ipek gibi
dokunmaya kıyamaz insan
kabukları kaldırmaya kıyamaz
halbuki inceliği hassaslığından değil
varmış da yokmuş gibi yapmasından
gücünü dünyaya kanıtlarken
kendine ağlamasından
yalnızlığından, ürkekliğinden, kaçışlarından
korkusuzmuşca görünüp korkmasından
açılmak, saçılmak için can atıyorken
bir o kadar da saklanmasından
kim koklayabilir ki bu gonca gülü
kim cesaret edebilir
yapraklarını okşamaya
incinmişliklerini anlamaya
kaçışlarını sarmalamaya
korkularını aydınlatmaya
ürkekliğini sevmeye
kim cesaret edebilir
gonca gül açamıyorsa
hangi bülbül şakır gülün dilinden
hangi bülbül güle kafessizliği yaşatır
hangi mevsimde buluşur gül ile bülbül
hangi ayda ıslanırlar
hangi günün akşamı ağırır da gül ile bülbül kainata birlikte aşık olurlar
bülbül, gülü arar
gülden bi haber
gül, bülbülü görür
sever ama söyleyemez
zaman ilaç olur gül ile bülbüle
hani şu boyutsuz olan, hani şu anlamı hiç olmayan
kendi de hiç olmayan, kendimizi kandırdığımız zaman
gel zaman git zaman
gonca gül açar, bülbül gülü koklar
sonra geriye bakarlar
geride ne çok anı, ne çok acı
belki birlikte açsalar, birlikte şakısalar
acılar, tatlıydı
göz yaşları, gülüştü
anlaması zor, anlaması geç
sevmek ve sevilmek
öylesine kolayken
nasıl böylesine güç
güle dokunan her neyse
seve seve iyileşecek
bülbüle bakacak, aşık olacak
onun şefkatine sarılacak
bülbül gül olacak, gül de bülbül…